Derin bir tefekkürle yürek mırıldanmakta: “lügatta bulunan hangi sözcük; ana rahminden doğmakta olan bir bebeğin, insan ruhundaki etkisi nispetinde tesir eder topluma”.
Gözle hakikati görmenin mümkün olmadığına iman etmiş olarak, hakikatin penceresinden bir toplu iğne miktarı yansıma gördüğüne inanmış kutlu kişi… “Ya eyyühellezine amenü!” hitabını en derinlerinde hissederek damla damla eriyip bitmekte…
Taş duvarlar gibi imani karakterler değilse yoldaşlar, yol da batıl yoldaşta. Tövbe müessesesi gönlümüzü ferahlatırda hamdeder devam ederiz yola. Amma artık bir elifcikten ilham alıp yolun hakkını veren yolcular olma zamanı gelmedi mi… Şahsi imtihanların payına düşeni verirken, ümmetin sırlı imtihanlarına omuz vermek telaşesin de olanlara derttaş muttakiler gerekir.
Bakma, virane mimarilere öykünen ve her satırda eveleyip geveleyen halime… Can emanetini o âdemden bu âdeme atışım hep O’nu aramaktandır. Muradım, her yeni âdemde hakikat zerreleri bulmaktır. Belki de bir tren düdüğü mesafede geç kaldığımıza inandığım eşref-i mahlûkat âşıklarını özlemek ve silsilelerini aramakla geçmekte gücenik maceram.
Öfkeli seslenişine aldanma cümlelerin, en derin merhameti halifelikle birlikte sahiplenene ait onlar. Söyledik işte, gücenik âdem. Ne yapsın. Küsmek, hele de ümit kesmek yoktur kitabında, o da güceniverir yaradanının emanetleri âdemlere. Bir tek âdem bir tek selamını alsa bir âdemin, geçiverir gücenikliği cümle âleme. Amma bir tek âdem dahi bir bakış ölçüsünce incitse bir mümini; gönlü mahzun olur, vurur kendini cümlelere…
Dedik, ne yapsın. Modern çağ müsaade etmez ki yalnız bir Tanrı dağı olmaya… Oradan ulaşsın Kelimullaha ve sorsun sual etsin ona Hızır ile seyahatini. Yıkılan duvarın batırılan geminin hikmetini birde öz ağzından dinlesin…