Üzerinde yaşamış olduğumuz coğrafya öylesine çetin imtihanlar silsilesi içerisine çeker ki bizi, bu coğrafyada yaşayan her birey bundan nasibini alır. Her çağda, dünyevi anlamda ki üstün güç sahibi hangi devlet veya yapı olursa olsun, bütün plan ve programını Anadolu coğrafyasını hesaba katarak yapma mecburiyetin de kalır.
Kıymetlidir bu topraklar. Mübarektir. Bu kıymet elbette insanından gelir. Mekânlara anlam katan, onları kıymetli kılan insanlardır. Tarih boyunca en ihtişamlı medeniyetler burada kurulmuştur. Bu toprakların mayasını eşref-i mahlûkat diye ifade edebileceğimiz erenler, ermişler, dervişler ve ermiş gönüllü alp bilekli insanlar yoğurmuştur. İsimlerini zikredip ruhlarına bir Fatiha gitsin ve bize de memleketimizin bu zor günlerinde bir destek, dayanak ve gönül ferahlığı getirsin gayesiyle; Çağrı Beyden Alparslan’a, Edebaliden Hacı Bayram’a, İbrahim Hakkı’dan Niyazi Mısri’ye, Abdülhamit’ten Mehmet Akif’e oradan Necip Fazıl ve Nurettin Topçuya kadar sonunu getiremeyeceğimi bildiğim bir listeyi tarihe not düşmüş olayım.
Bunca kıymetli insanın hamurunu yoğurduğu topraklarda yetişmiş ve onlardan ilmi, fikri ve tatbiki manada süt emmişler olarak, omzumuza yüklenmiş olan yükün ağırlığı bilinciyle hareket etmekten bizleri alıkoymaya çalışmak için; Tv programları, avm’ler, şans oyunları, sözde önemli günler ve çeşitli narkotikler icat edip bunları damarlarımıza zerk etmeye çalışanları anlatmaya gerek yok. Bunların yanında temel mefkûrelerimiz ve meselelerimizden, varlık sebebimiz ve hayatta kalış güvencemiz olan, inanç sistemimiz ve milli hassasiyetlerimiz üzerinde oynanan yıpratma ve tahrip etme faaliyetleri de hepimizce malumdur. Asıl mesele, tüm bu mizanseni, oyunu bilip bile isteye bizim sonumuz olan bu oyunda başrolde olmamızdır. Bizim için kurulmuş ateşe bir odunda biz atmaktayız. Hz. İbrahim de değiliz ki…
Bir Azerbaycanlı yazardan işitmiştim; “Benim hasta olmaya vaktim yok. Hatta ölmeye bile vaktim yok. 80 küsür yaşımdayım. Türkiye beni bekliyor, Azerbaycan beni bekliyor”. Bu toprakların sahibi olmak çoğu zaman uykudan, paradan, çocuktan, eşten ve maddi manevi her şeyden feragat etmeyi gerektiriyor. İnsanlığın kurtuluşu için ilelebet hayatiyetinin devam etmesi gereken Anadolu coğrafyası üzerinde kurulu Türkiye’miz sıkıntılı günler yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Bu millet rüştünü sayısız kere ispatladı. Ancak, Türk insanı bu minvaldeki hareketini, aşk ve inanç içerisinde az uyuyup, az yeyip, az gezip, az harcayarak ama çok çalışıp çok okuyup kendini ilmen, fikren, ruhen, bedenen sürekli geliştirerek devam ettirmek zorundadır. Hem cephede canını feda edebilen hem de uykularını, malını ve dünyevi zevklerini terk eden milletlere yaşam hakkı verilen bir çağda yaşadığımızı iyi anlamalıyız.
Sabahlara kadar Fatiha mı okumalı? Bilmem. Asrın en dehşetli silahlarını mı keşfetmeli? Yine bilmem. Bildiğim, Anadolu insanı aşığı ve Türkiye sevdalısı biri olarak, gözümüzü kırpmaya vaktimiz yok.
Derdim; “her nefes yeni bir umut” bilinciyle, ötelere olan aşk derdini artırmak. Ümitvarız.
“Ecdadımın heybeti maruf- u cihandır
Fıtrat değişir sanma kan yine o kandır”( Namık Kemal).